KANAL24.AZ
Az Iw En Ru

Kimdir Faik Gazanferoğlu?

Faik Gazenferoğlu: “Bugün Türklük bilincinin gelişmesinde yeni nesil aydınların, yeni nesil bilim adamlarının üzerine daha ağır bir yük düşmektedir.”

“Yalnız Türk felsefesini, Türk tarihini, Türk dini - felsefi düşünce sistemini, Türk edebiyatını vb. Türk halklarının tabiatlarına mâl etmeden, onun tarihi – felsefi niteliklerine varmadan asla türkçülüğün tüm Türkler için hangi önem arz etmesini de idrak edemeyiz.”

- Kısaca kendiniz hakkında Türkiyeli okuyuculara bilgi vermenizi rica ederiz . Kimdir Faik Gazanferoğlu?

- Ben 1977 yılında Gedebey ilinin Değirmendağ köyünde doğdum. 1994 yılında bu köyde orta okulu bitirerek, felsefe alanında Bakü Devlet Üniversitesi Sosyal bilimler ve psikoloji bölümünü kazandım. 2001 yılında bu yüksekokulda masterimi tamamladım. Aynı yılın Aralık ayında Azerbaycan Milli İlimler Akademisi`nin Felsefe ve Siyasi - Hukuki Araştırmalar Enstitüsü "Felsefe ve sosyal fikir tarihi" bölümünde doktora için savunma tezimi hazırlamağa başladım. 2005 yılında " XX yüzyılda Azerbaycan'ın Medya ve felsefi düşünce tarihinde Mehmet Emin Resulzade'nin yeri ve rolü" konulu tez çalışmasını savunarak felsefe doktoru ünvanı aldım. 2013 yılında ise doçent (prof.assisent ) bilimsel adını aldım.

1997-2004 yıllarında aralıksız olarak gazetecilik yaptım. "Millet", "Zaman" , "525 – ci gazete", "Üç nokta", "Halk cephesi" ve diğer gazetelerde gazeteci olarak çalıştım. Aynı zamanda, 2003 yılından bir sıra üniversitelerde (ADPU, Bilim ve Eğitim Merkezi "Tefekkür" Üniversitesinde ve b.) Öğretmen gibi de faaliyet gösteriyorum.

Şimdiye kadar 2 monografim ( " Mehmet Emin Resulzade'nin bakış açısı " , Bakü - 2007 ; " Milli ideoloji sorununa tarihi - felsefi bakış " ( Bölüm I ) , Bakü - 2011 ) ve 40'dan fazla bilimsel makalem yayımlandı. Şu an Azerbaycan Milli İlimler Akademisi`nin Felsefe ve Siyasi - Hukuki Araştırmalar Enstitüsü "Felsefe ve sosyal fikir tarihi" bölümünde büyük bilimsel işçisiyim. Ulusal ideoloji, ulusal fikir, ulusal kimlik, ulusal şuur ve s . alanlarda araştırmalar yapıyorum.

- Türkçülük ideolojisiyle ilgili ilginç düşünceleriniz, söyleşileriniz oldu şimdiye kadar. Türkçülük ülküsü içinde Azerbaycan türkçülüğünün yeri nerede sizce?

- Bugün Azerbaycan türkçülüğü zayıf durumdadır. Doğrudur, bağımsızlığın kazanılması sırasında ve ilk yıllarında Azerbaycan türkçülüğü lider konuma sahip oldu, ancak bu tutumunu bir sıra nedenlerle koruyamadı. Burada objektif faktörler de, sübjektif faktörler de önemli rol oynadı. 70 senelik sömürgecilikten sonra beliren Türkçülük kendini haklı için öncelikle, Azerileri kendi etrafında birleştirmek iktidarına sahip olduğunu ispat etmeliydi. İlk dönemlerde Türkçülük düşüncesinin taraftarlarında güçlü bir inanç vardı ki, işte onların yolu doğru yoldur. Ancak onlar bir önemli hususu unutmuşlardır ki, SSCB döneminde Azerbaycan Türklerinin bilincine yürütülen “Sovyet millet” anlayışından sonra, yeni ideolojiyi kanıtlamak hiç de kolay olmayacaktır. Özellikle bir sosyal yapı değişse de, bu yapıda yaşamış insanların bilincine eğemen olan ideoloji hemen değişmez. Bunun için belli bir zamana ve bu zaman içinde tüm yönleriyle, ileri sürülen herhangi fikir diğerlerinden üstünlüğünü esaslandırmasına ihtiyaç vardı .

Kanımızca, belleğinden düne kadar eğemen olan fikirler üretemeyen, yenisiniyse henüz oluşturamayan, üstüne üstlük birbirine tamamen çelişkili fikirlerden etkilenen insanların çoğu zaman için belli dönemde bir, sonraysa diğer ideoloji çekici görünebilir. Bu anlamda, herhangi fikir toplumun çoğunluğunun bilincinde güçlendirilmesi birkaç yıla, hatta on yıla bile mümkün olamaz. Bir ülkede tek milli bilincin oluşması için on yıllar gerekebilir. Aksi takdirde kısa zamanda ideoloji veya milli ideoloji sadece belli güç ve etkileme vasıtalarıyla “oluşturulabilir”, yahut “üstünlüğü” öne çıkabilir. Yaranacak bu fikir insanların kafasında tabanlı ve inandırıcı şekilde değil de, zor ve çeşitli etkileşim araçlarıyla kendisine yer bulmuşlardırsa, sonraları toplum kolayca yüz döndürememiştir. Biz bunu, artık “Sovyet milleti” ideolojisinin şahsında görmüş olduk. Bu nedenle, herhangi bir ulusal fikir ileri sürülürken, bir milletin belirli dönem için değil, sürekli olarak varlığının korunması dikkate alınması en önemli etkendir.

Herhalde, son yıllarda milli ideolojiye ilginin artması gösteriyor ki, artık Azerbaycanlılar mevcut olan fikirleri daha çok bilinçli şekilde tartışarak tabanlı bir ülküye tapınmak, böylece milli birliği, bütünlüğü güçlendirmek gücündedirler. Ancak bunun için öncelikle, Azerbaycan halkında ulusal bilinçin oluşması ve güçlenmesi gerekmektedir. Ulusal bilinç olmaksızın ulusal ideoloji alanında ciddi başarılar elde etmek çok zordur. Bu anlamda, çağdaş dönemde Azerbaycan'da ulusal bilinç, ulusal kimlik meselesinden bahsetmeden milli ideoloji hakkında konuşmak doğru olmazdı. Dolayısıyla, «Sovyet milleti» tefekküründen milli tefekküre geçit yaparak milli kimlik oluşturmakla ulusal ideoloji konusunda birşeyler yapmak asla mümkün değildir.

- XX yüzyılın başlarında Türkçülük ideolojisinin yayılması Azerbaycan'da bir şekilde kendisine yer edinmişti. Bu konuda okurlarımızı bilgilendirmenizi rica ediyoruz...

- Milli felsefi düşünce tarihimizde en önemli milli fikirlerden biri ve birincisi Türklük - milli kimlik ve milli bilinçtir. Bu anlamda, Azerbaycan milli ideolojisinin temel ana fikri Türklük, Azerbaycan Türk milliyetçiliği, Azerbaycan Türk milletidir. Belli bir coğrafyada çoğunluğu oluşturan etnosların tek dilde konuşmaları, geleneklere sahip olmaları, kültüre ve tarihi geçmişlerini bulunmaları, ekonomik çıkarları olmalıdır ki, bununla da kendilerini milliyet ve millet gibi tanımış olsunlar. Özellikle, sömürge haline getirilmiş, zaman zaman milli - manevi değerlerinin temeline dinamit yerleştirilmiş bir millet için yeniden milli kimlik, milli bilinç temel ve önemli fikirlerden bir tanesidir. Kanımızca, istisnai durumlarda olarak, sadece bu tür milli fikir - milli özgünlük, ulusal düşünce yeterli olabilir, diğer fikirlerin yardımı olmadan bile milli ideolojiye dönüşsün. Ancak bunun çok zor olmasını da söylemeden geçmek mümkün değildir. Buna başlıca neden de milli zenginliklerin, Ulusallığın çoğunlukla gerici milliyecilik, yani şovenizm olarak yorumlanmasıdır. Bu anlamda, sömürge halinde olan bir milletin milli özgünlüğünden hareket ederek ulusal özgürlük mücadeleye katılması ne kadar müspet bir durumsa, artık bağımsızlık kazanmış milletin bu düşünceyi aynen uyğulamağa devam etmesi olumsuz kabul edilmektedir.

Bu nedenle, XX yüzyılın başlarında ulusal özgürlük hareketi için mücadelede Azerbaycan halkının milli ana fikrinin Türkçülük olması ne kadar doğal olmuştusa, otuzlu yılların sonlarından itibaren Sovyetler Birliği döneminde, aynı zamanda şu anda bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti`nde meselenin böyle yanaşılmasına kimse sıcak bakmıyor. Bu açıdan türkçülüğü onun Azerbaycan Cumhuriyeti'nin varoluşunda ve gelişiminde oynadığı vazgeçilmez rolü, şimdiki zamanın bakış açısıyla değil de, döneminin şartları ve koşullarına uygun olarak değerlendirmek lazım. Bu dönemin temel talebi de şuydu ki, sömürgeden özgür olmak isteyen tüm milletler gibi Azerbaycan Türklerinin de işte milli özgüvenle – türkçülükle çıkış yapmaktan başka bir yolu yoktu. Zira, türkçülük Çar Rusya'sının sömürgesi haline getirilmiş Kafkasya - Azerbaycan Müslümanlarının yeni bir devlet kurmasının temel anahtarlarındandı. En azından, Kafkasya müslümanlarının dahil Azerbaycan Müslümanlarının büyük çoğunluğu ne kadar islama - Müslümanlığa bağlı olsalar da, ne kadar marksizm - leninzme rağbet gösteriyorlar olsalar da, öncelikle, kendilerini Türk gibi tanıyor ve Türk kültürüne ait ediyorlardı. Aynı zamanda, sadece Kafkasya değil, Çar Rusya'sının Müslüman nüfusunun büyük çoğunluğu da Türk-Tatar halkları denilen bir Türk milletine, yahut ta Türk ırkına ait ediliyordu. Bu açıdan çar Rusya`sı da dahil olmakla Kafkasya'da yaşayan Müslümanların ulusal özgürlük hareketi mücadelesinde temel milli fikir olarak türkçülüğü kabul etmeleri çok doğaldı.

Türkçülüğün oluşması konusuna genel olarak göz attığımızda görürüz ki, bütün Türkçü evreleri üç aşamadan: 1) kültürel Türkçülük (dil, edebiyat, tarih vb. alanlarda türkçülük); 2) politik- ideolojik Türkçülük (Türk halklarının birliği, Turan birliği ve s.); 3) etnik türkçülük (Türkiye türkçülüğü, Azerbaycan türkçülüğü, Türkistan türkçülüğü vb .) geçmiştir.

Azerbaycan'da kültürel türkçülüğün oluşması ceditçiliğin, modernleşmenin ve ilk islama geri dönmenin etkisi altında XIX yüzyılın ikinci yarısından itibaren başlamıştır. Kanımızca, XIX yüzyılda A.A.Bakühanov, M.F.Ahundzade, S.A.Şirvani, H. Zerdabi ve başkaları kültürel Türkçülüğün( siyasi - ideolojik anlamda ) Azerbaycan'da ilk temsilcileri olmuşlardır. Kültürel Türkcülük A.A. Bakühanov`un milli "Tarih”inden başlamış, Ahundzade`nin Türkçe yazdığı komedileri, eleştirel ve felsefi eserleri ile süregelmiş ve Zerdabi`nin milli ruhlu «Çiftçi» gazetesiyle ulusal boyuta ulaşmıştır.

- O zamanlar bizde aydınlar arasında çeşitli tartışmada yaşanıyordu. Bugün Türk dünyasında aynı formatta aydınlar arasında tartışmalara gerek var mı sizce?

- Kuşkusuz, buna büyük ihtiyaç vardır. Çünkü asıl gerçek işte tartışma süresince belirlenmekte, açığa çıkmaktadır. Bu anlamda, bugün Türklük bilincinin gelişmesinde yeni nesil aydınların, yeni nesil bilim adamlarının üzerine daha ağır bir yük düşmektedir. 
Ancak bugünün aydınlarıyla geçen yüzyılın başlarında yaşamış aydınlar arasında hayli farklar vardır. Bugün Türk toplumlarında aydınlara güven eskisi gibi değildir. Oysa aydın kimliğiyle milli ruhun oluşmasında önemli faktördür. 
Zira aydın demek, pozisyon, otorite ve milletin yüzü demektir. Bu anlamda, her bir toplumda entelektüellerin otoritesinin hangi düzeyde olması hem de ulusal bilincinin göstergesidir. Eğer toplum arasında aydın yüksek otoriteye sahipse, milli bilincin oluşumu sürecinde önde gelen bir yer tutacaktır. Ancak herhangi bir toplumda entelektüelin otoritesi istenilen düzeyde değilse, o zaman milli bilincin oluşumu hem yavaş gidecek, hem de ciddi sorunlara yol açacaktır.

Kanımızca, toplumun çeşitli kesimleri arasında aydının gerçek yüzünün oluşması sosyal bilincin daha çok dini, ulusal ya da laik değerler üzerinde köklenmesiyle ilgilidir. Öyle ki, kendisinde aydınlığa ait olan genel nitelikleri yansıtan aydının, toplumun kaderine ciddi şekilde etkileyecek herhangi önemli konuyla ilgili tuttuğu pozisyonu onun asıl yüzünü belirler. Özellikle, son adım atılırken aydının milletin, dinin, yoksa evrensel değerlerin çıkarlarına uygun olarak konuşması önemli bir noktadır. Zira aydın ister istemez bazen bunlardan birini göreceli de olsa, ileri çekmek zorundadır .

- Faik Gazanferoğlu Türk dünyasının geleceğini nasıl görüyor?

- Türkiye'de ve Azerbaycan'da Türkler sayıca çokluğu oluşturan millet olsalar da, bugün bu ülkelerde devlet ideolojisi açısından Türkçülük lider ülküye dönüşemiyor. 
Artı, Türkçülük taraftarları Türkçülük fikrinin bugün Türkiye'de ve Azerbaycan'da eğemen fikir olmasından çok, bu fikir bu veya diğer biçimde korunması ve yaşatılması uğruna mücadele veriyorlar. Çünkü Türkiye'de ve Azerbaycan'da Türkçülük daha çok şovenizm anlamda milliyetçilik gibi sunuluyor ve bundan sonraysa Türkiyeçilik, Azerbaycancılık, yurttaşlık, vatandaşlık, devletçilik ön plana çıkarılıyor. Demek ki, bugün gerek Türkiye'de, gerekse Azerbaycan'da türkçülüğe sınırlı, hatta sığ milliyetçilik olarak bakanlar vardır.

Kanımızca, yukarıda söylediklerimizin içeriğini anlamak için, gerek Azerbaycan'da, gerekse Türkiye'de milli bilincimiz yürütülen ve haricinde de bu veya diğer biçimde dayatılan sahtekar tarihten, edebiyattan, karma milli düşünceden değil de, tek bir milletin binyıllar boyunca koruyup içinde barındırdığı ve yaşattığı milli tarihten, milli felsefi görüşten, milli edebiyattan, milli düşünceden hareket etmeliyiz. Zira, yalnız Türk felsefesini, Türk tarihini, Türk dini - felsefi düşünce sistemini, Türk edebiyatını vb . tabiatlarına mâl etmeden, onun tarihi – felsefi niteliklerine varmadan asla türkçülüğün tüm Türkler için hangi önem arz etmesini de idrak edemeyiz. Dolayısıyla, ayrıca  ele alınan bir ülkenin (Azerbaycan, Türkiye, Kazakistan, Özbekistan, Tataristan ve b.) felsefesi, tarihi, edebiyatı, kültürü vb. değerlerinin yanı sıra, genel anlamda Türk felsefesi, Türk dini - felsefi bakış açısı, Türk kültürü, Türk edebiyatı, Türk tarihinden de bahsedilmeli, öğretilmelidir. Ancak bu durumda Türk devletlerinde, özellikle geçen yüzyılın sonlarında eski SSCB – den ayrılan yenice bağımsızlığını kazanan ülkelerin genç nesilleri, kelimenin gerçek anlamında türkçülüğü - Türk kimliğini, Türk kültürünü, Türk felsefesini, türk tarihini vb . daha derinden ve yakından anlamış olacaklar.

Söyleşi: Oktay Hacımusalı


22:19 14.12.2014
Xəbər lenti
Bütün xəbərlər